Kutsi hadiste, “Yere göğe sığmam. Mü’min kulumun kalbine sığarım” buyrulur Cenab-ı Hak için.
Mü’min kulun kalbine sığmak, Allah’ın kulun kalbinde kendini sevmesidir esasen.
Allah kulunun kalbine günde 300 defa nazar eder. Ancak biz kullar yüce yaratanı günde kaç saniye hatırlıyoruz?
Gaflet hali dediğimiz bu halde, ibadetlerin manası olan Allah’ı hatırlama, Allah ile olma hali maalesef yaşanmıyor.
İbadetlere ne kadar zorlandığımızı bir düşünelim. Namaza üşenerek kalkıyoruz, orucu zorla tutuyoruz.
Bu noktada örneklerimiz Ehl-i Beyt ve onların soyundan gelen imamlardır.
İmam Ali efendimiz bir gün ve gece de 1000 rekât namaz kıldı; İmam Hüseyin günde 1000 rekât namaz kıldı; İmam Zeynelabidin 1000 rekat namaz kıldı; İmam Muhammed Bâkır 300 rekat namaz kıldı.
Bir de kendimize bakalım. 5 vakit farz namazı nasıl kılıyoruz?
Hz. Peygamber, Hz. Fatıma hakkında bakın ne buyurdu:
“Allah-u Teâlâ, kızım Fatıma (a.s.)’nın kalp ve azalarını, imanla öyle doldurmuştur ki, Allah’ın itaati için kendisini bütün meşguliyetlerden uzak tutmaktadır.” (Bihar’ul Envar c. 43, s. 46)
Hz. Ali efendimizin namaz kılarken sadaka verdiği meşhurdur. Bu konuda; “Onlar ki, mallarını gece, gündüz; gizli ve açıktan infak ediyorlar.” (Bakara 274) ayeti nazil olmuştur.
İmam Hasan efendimiz 3 sefer malının tamamını Allah yoluna vermiştir.
İmam Hüseyin efendimizin canıyla İslam’daki sapmaları önlemek için verdiği mücadele asırlar geçmesine rağmen halen ilk günkü gibi konuşulmaktadır.
İmam Musa b. Ca’fer, ömrünün on yıla yakın bir zamanını hiçbir haklı gerekçe gösterilmeden atıldığı zindanda geçirmiştir.
Zindanda geçen günleri de dahil olmak üzere, mübarek zamanları her an ibadetle ve insanları Hakk’a davetle geçmiştir.
Ehl-i Beyt aşktır, muhabbettir, sabırdır, şükürdür, kanaattir, tefekkürdür, tevekküldür, Al-i İmran Suresi 103. ayette beyan şekliyle; “Allah’ın ipidir”.
Bu sebeple Cenab-ı Hak, Şura 23. ayette; “De ki: Ben bu peygamberliğime karşılık sizden yakınlarıma sevgiden başka hiçbir ücret istemiyorum.” şeklindeki ilahi ikazı, ölçümüz olarak bizlere buyurmuştur.
İmam Bâkır, Ehl-i Beyt’in önemini şöyle vurgular:
“Üç grubun amel ve ibadeti Allah’ın dergâhına sunulmayacaktır. Biz Ehl-i Beyt’in kiniyle dünyadan giden, bizim düşmanlarımızın velayetine iman getiren…”
Allah şefaatlerinden ayırmasın.
İmamet ile hilafetin birbirinden ayrıldığı dönem


Sinem Baş
editor@yenimesaj.com.tr
Gadir–i Hum günü, Allah’ın emri ile Hz. Peygamber tarafından, Peygamberden sonra halife, vasi ve imam tayin edilen kişi Hz. Ali olmasına rağmen, bu ilan çok çabuk unutulmuştur.
Sakife gölgeliğinde yaşananlardan sonraki dönem, imamet ile hilafetin birbirinden ayrılmasıdır.
Allah’ın emri ve Peygamberin nasbı ile tayin edilen İmam Ali yalnız bırakılmış, onun yerine halkın tayin ettiği kişiler halife yapılmıştır.
Muaviye hayatta iken yerine oğlu Yezid’i tayin ederek bir başka uygulamayı da başlatarak, hilafeti babadan oğula geçen bir hale sokmuştur.
Masum İmamlar ise, bir İmamdan diğerine Allah’ın emri ile geçen bu makamı bir elbise gibi giyinmeye devam etmişler; onlar halkı ikaz ve irşadla ilgilenirken, koltuk sevdasıyla yanan halifeler ise saray saltanatına girmiştir.
İkaz ve irşad vazifesini yaparken çok ciddi baskılara maruz kalan İmam Zeynelabidin, bilindiği gibi İmam Hüseyin’den sonra nasb edilmiş dördüncü İmamdır.
Ehl-i Beyt’in mağduriyetini ve hakkını savunduğu cümleler, dua kalıpları ile mü’minlere ulaşmıştır.
İmam, Sahife-i Seccadiye olarak derlenen dua kitabında, kurban bayramında okuduğu duada bakın ne buyurur:
“Allah’ım, beni tevhid ve iman ehlinden, itaatlerini farz kıldığın peygamberlerini ve imamları tasdik edenlerden kıl. Onlar ki, bu hakikat onlar vesilesiyle ve onların eliyle gerçekleşti.
… Allah’ım bu makam Senin halifelerinin ve seçkin kullarınındır! Güvenilir kullarına özgü kıldığın bu makamı, onların ellerinden zorla aldılar!
... Ancak seçkin kulların ve halifelerin mağlup edildi, zorla hakları alındı. Oysaki hükmünün değiştirildiğini, Kitabın terk edildiğini, vaciplerinin meşru kıldığın yönlerden tahrif edildiğini ve Peygamberinin sünnetlerinin terk edildiğini gördüler.”
Evet, nasb edilmiş İmamın makamının işgal edilmesi, Allah’ın hükmünün değiştirilmesine, Kitabın terkine neden olmuştur.
Yine bu duadan, kendine tâbi olunacak kişilerin, tevhid ve iman ehli olmalarının şart olduğunu anlıyoruz.
Ancak bu kişilere itaat farzdır. Allah’ın emridir.
İmam Seccad, duasında, İmamların vasıflarının yanı sıra, imametin geldiği nokta ile ilgili önemli bir tespitte bulunur.
İmamet ile hilafetin birbirinden ayrılması bir taraftan hakkın yaşanmasını engellerken, diğer taraftan bâtılın hak olarak gösterilmesine sebep olmuştur.
Zaten İslam tarihinde Sakife’de başlayan sapmanın ümmeti getirdiği noktayla ilgili sayısız örnek bulunmaktadır.
Ehl-i Beyt mağdur edilmiş; Şûra 23. ayette, sevilmeleri farz olarak emredilen Hz. Fâtıma, İmam Ali, İmam Hasan ve İmam Hüseyin gönüllerden silinmiştir.
Bugün Ortadoğu’da ve tüm İslam âleminde yaşanan kargaşa, batıya ram oluş; kanın ve gözyaşının asıl sebebi, Allah’ın emirlerinin göz ardı edilmesidir.
Her konuda örnek olan, yaşayan Kur’an numuneleri Ehl-i Beyt devreden çıkınca dünyaya, ahirete, olaylara bakışta kullanılan ölçü Allah’ın istediği şekilden çıkmış; nefis istikametinde gelişigüzel bir hal almıştır.