TEVHİDİN MERKEZİ EHLİBEYT
'BEN İLMİN ŞEHRİYİM ALİ KAPISI DIR'

ALLAH'A SÖVEN BATIL ZİHNİYET

Allah’a söven bâtıl zihniyet Resûlullah (s.a.a.), “Ali’ye söven bana sövmüştür ve bana söven de Allah’a sövmüştür” buyurmasına rağmen Ümeyyeoğulları yıllarca mescitlerde Hz. Ali’ye sövdürdüler. Bunlar, bu hadisi, dinine uydukları Peygamber–i Ekrem’in (s.a.a) buyurduğunu bildikleri halde sövüyorlar ve sövdürüyorlardı Hz. Resul–i Ekrem’in (s.a.a.), “Ya Ali, sen dünyada da ulusun, ahirette de” (Künûzü’l–Hakâik; c.2, s.206) hadisine muhatap olan Ali (a.s.), “Ya Ali, sen, Kâbe menzilesindesin” hadisine de muhatap olmuştur (Künûzü’l–Hakâik, c.2, s.6). “İman ehli O’na gelir, O’ndan başkasına gidemez”, “ Ehl–i Beyt’imden birini kıran gerçekte beni incitmiştir, beni inciten de Allah’ı incitmiştir” buyuran Peygamber–i Ekrem (s.a.a), “Ali, bana nispetle bedenimdeki baş gibidir” buyurarak O’nun kendilerine nispet derecesini ümmete duyurmuştur. “Ali’yi seven gerçekte beni sever ve Ali’ye buğzeden gerçekte bana buğzetmiştir” (Camiu’s–Sağir; c.2, s.141), “Ali’yi inciten, gerçekte beni incitmiştir” (Camiu’s–Sağir; c.2, s.140–141) hadisleriyle bu yakınlığı daha da açıklamıştır. “Kendi dileğiyle söz de söylemedi; sözü, ancak vahyedilen sözdü” ayet–i kerimeleriyle (Necm, 3–4) sözlerinin ilahi hüccet olduğu beyan buyurulan Resûlullah (s.a.a.), “Ali’ye söven, gerçekte bana sövmüştür ve bana söven de Allah’a sövmüştür” buyurmuştur. (Camiu’s–Sağir, c.2, s.156). Abdülbaki Gölpınarlı Emirü’l–Mü’minin Ali (a.s.) isimli eserinde diyor ki: “Bu şiddetli beyan, Resûlullah’ın zevceleri, mü’minlerin anası Ümmü Seleme (r.a.) tarafından, bu kötü âdeti koyana karşı, Resûlullah’ın mescidinde söylenmiş fakat o, aldırış bile etmemişti ve bu Allah’a sövüş cinayeti, Ümeyyeoğullarından Abdülaziz oğlu Ömer’in zamanına dek sürüp gitmişti. Sövenler, bu hadisi, dinine uydukları Peygamber–i Ekrem (s.a.a) buyurduğu halde sövüyorlar; belki onlar bilmiyorlardı yaptıklarının nereye vardığını fakat sövdüren biliyordu ve Seyyidü’l–Eyyam olan Cuma günü, Cuma hutbesinde sövüyor ve sövdürüyordu. Sövdüren ve sövenler, namaz da kılıyorlardı, hani ve namazın, Muhammed ve Âl–i Muhammed’e (s.a.a) salavat verilmedikçe kabul edilmeyeceğini, duanın, ancak Muhammed ve Âl–i Muhammed’e (s.a.a) salavat verilince makbul olacağını biliyorlardı. (Kenzül–Ummal, 1, 172, 181; Feyzü’l–Kadir; 3, 453; Sünen–i Beyhaki 2, 379; Sünen–i Darukutni, 136; Zehairü’l–Ukba, 19; Savaik 187; Nuru’l–Absar, 104; Dürrü’l–Mensur; 33. sure; 56. ayet–i kerimenin tefsiri; Sahih–i Buhari, Kitabü’d–Daavat; Bab’us–Salati ala’n–Nebiyy; Kitab–u Bedi’l–Hak; Kitabü’t–Tefsir, Müşkü’ül–Asar; Tarih–i Bagdad; Buhari, El–Edebü’l–Müfred, 93; Taberi Tefsiri). Âl–i Muhammed’in (s.a.a), kendilerine sadaka ve zekâtın haram edildiği zevat olduğunu, bunların başında, Hz. Muhammed’le (s.a.a) Ali’nin (a.s) bulunduğunu bilmiyorlar mıydı ki bir kişinin buyruğuna uyup onunla beraber Ali’ye, Hasan’a, Hüseyin’e (s.a.a) lanet ediyorlardı; bu, nasıl Müslümanlıktı ve İslam, ne kadar az bir zamanda bu hale gelmişti? Allahuekber. Ahzab suresinin 33. ayet–i kerimesinde, Hz. Peygamber’in zevcelerine, evlerinde oturmaları, cahiliye devrinde olduğu gibi sokaklara çıkmamaları namaz kılmaları, zekât vermeleri, Allah’a ve Resulüne itaat etmeleri emredildikten sonra, ‘Ancak ve ancak ey Ehl–i Beyt, Allah, sizden, her çeşit pisliği, suçu gidermeyi irade eder ve sizi tam bir temizlikle tertemiz bir hale getirmeyi diler’ buyurmaktadır. 2. surenin (Bakara) 253, 5. surenin (Maide) 1, 11. surenin (Hud) 107, 22. surenin (Hacc) 14, 85. surenin (Buruc) 16. ayet–i kerimelerinde, Allah Teâlâ’nın iradesinin hüküm olduğu, dilediğini yaptığı bildirildiğine ve bu ayet–i kerimenin başlangıcında, Hz. Peygamber’in (s.a.a) zevceleri de anıldığına göre, bu anılıştan sonra ayet–i kerimede bir durak bulunmakla beraber, zevceleri de Ehl–i Beyt’e dahil midir? Sahih–i Müslim’in Fadailü’s–Sahabe bölümünde, Müstedrekü’s–Sahihayn’de, Beyhaki’nin Sünen’inde, Timizi’nin Sahih’inde, Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde, Nesai’nin Hasais’inde, Ebu–Davud’un Müsned’inde, Taberi’nin, Zemahşeri’nin, Fahr–i Razi’nin, Suyuti’nin tefsirlerinde, Kenzü’l–Ummal, Mecmau’z–Zevaid, Müşkilü’l–Asar, Üsdü’l–Gaabe ve istiab gibi hadis ve rical kitaplarında, Hz. Peygamber’in (s.a.a), Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin’i (a.s.) abalarını altına alıp, ‘Ancak ve ancak ey Ehl–i Beyt, Allah, sizden, her çeşit pisliği, suçu gidermeyi irade eder ve sizi tam bir temizlikle tertemiz bir hale getirmeyi diler’ ayetini okudukları, ‘Allah’ım, Ehl–i Beyt’im bunlardır; onlardan pisliği, şekki gider; onları tertemiz et’ buyurdukları ittifakla bildirilmektedir. Sahih–i Tirmizi’de, aba altına alışın, Ümmü Seleme gibi Ehl–i Beyt’i cidden seven zevcelerinin evinde olduğu, onun, ‘Ben de onlarla mıyım ya Resûlallah’ demesi üzerine Hz. Peygamber’in (s.a.a), ‘Sen yerindesin, hayırlasın’ buyurdukları Tahavi’nin Müşkilü’l–Asar’ında, İbnü’l–Esir’in Üsdü’l–Gâbe’sinde, Taberi’nin Tefsir’inde, Ümmü Seleme’nin sorusuna, ‘Sen gerçekten de hayırlasın’ cevabını verdikleri, Ümmü Seleme’den rivayet edilmektedir.” Ya Ali
 
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol