TEVHİDİN MERKEZİ EHLİBEYT
'BEN İLMİN ŞEHRİYİM ALİ KAPISI DIR'

M.K.Bacak Emaneti Ehline Vermek

Emaneti ehline vermek ve adaletle hükmetmek

Müslim Karabacak

 Müslim Karabacak

 Nice güzelliklerin startını veren Prof. Dr. Haydar Baş’ın riyasetiyle hayat bulan “İslam Dünyasını Kuşatan Fitneler ve Birliğin Tek Adresi Ehl-i Beyt” adlı programlar vesilesiyle bulunduğum Trabzon ilimizin bir ilçesinde bir cafede gözüme bir hat levhası takılmıştı.
Az biraz bildiğim Arapça’nın cümle yapısına pek uygun düşmeyen bir metin yazılıydı onda.
Baştan sona okudum olmadı, sondan başa okudum, yine olmadı.
Hangi hattata ait olduğunu bilmediğim o Arapça levhada manası şöyle bir cümle yazılıydı:
“İnsanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi.”
Bu kadar.
Ne fazla ne eksik, duvara büyük bir saygı ile asılan levhadaki metnin anlamı aynen bu idi.
Türkçeyi bilen herkes böyle bir cümlenin eksik kaldığını anlaması zor değildi. 
Sağ olsun Hafız Refik Tüter’e telefon açıp Kur’an’da böyle bir metin var mı diye sordum, kapat ben seni az sonra ararım dedi, aradı da.
O levhada yazılı olan ayetten alınan bir cümleydi.
Cımbızlama sistemiyle çekip çıkarılan o cümle, ayetin tamamından uzaklaştırılınca dilbilgisi ifadesiyle anlam eksikliği taşıyordu.
Nisa suresi 58. ayetti ve tamamı şöyleydi: “Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla görendir.” (Nisâ, 4/58).
Anlamı çok açık, vurguladığı husus çok çok önemli ayetin.
İşte bu ayetten hattat efendi anlamını biliyordu ya da bilmiyordu bir bölümünü yazdı: “İnsanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi...”
Bu kadar.
Tamam da “hükmetmenizi” ne?
Eğer ayetin başında geçen “emrediyor” kelimesi eklense mesele tamam.
Ama eklenmemiş, eklememiş hattat.
Allah kullarından istemiyor, onlara emretmiyor.
Neyi?
Bir: Emaneti ehline vermeyi,
İki: İnsanlar arasında hüküm vermek söz konu olursa hükmü adaletle vermeyi.
Bugün özelde ülkemiz, genelde tüm İslam âlemi bu iki ilahî ikazın dikkate alınmamasının sıkıntılarını yaşıyor, hem de kaç asırdır.
Resûlüllah’ın mübarek naaşı henüz daha hücre-i saadetlerindeyken, mübarek naaş henüz daha soğumamışken, Benî Sakife’de, İmam Ali’nin Allah tarafından emredilip Resûlü tarafından “Gadir-u Hum’da” insanlara “tebliğ” edilen “İmam Ali’nin bu ümmetin velisi ve vasisi” hakkı gasp edilerek bu iki ilahî ölçü terk edildi.
Bu terkin sonucudur, Cemel, Sıffin ve vahşetin son raddesi Kerbelâ.
Ayet: “Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor” şeklinde devam edip, bir manada ilahî ikazla da; “Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla görendir” bitiyordu.
İlahî öğüt: “Emaneti ehline vermek, insanlar arasında adaletle hüküm vermek.”
Söylemiyor, tavsiye etmiyor, emrediyor Allah.
Neyi?
“Emaneti ehline vermeyi, insanlar arasında adaletle hükmetmeyi.”
Geçenlerde Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Görmez’i, ülkemizde son zamanlarda sayıları hayli artan “Yalaka” ve “Tuleka” medya organlarından birine röportaj verirken aynı levhanın önünde oturur görünce cafedekinden daha bir hayrete düştüm.
Uzağı iyi görmede rakip tanımasam da, yanılmış olabilirim diye sözkonusu röportajı bir daha izledim. 
Yanlış görmemişim.
Sayın Başkanın sırtını dayadığı duvarda cafedekinin iki misli büyüklükte bir levhada: “İnsanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi” yazılıydı.
Bir başka çelişki daha vardı orta yerde.
Eğer Başkan bir zamanların kadı efendisi konumundaysa tamam da dinî işlerinden sorumlu bir genel müdür statüsünde başkanın önünde duracağı levhada başka bir şeyin yazılı olması daha hoş olurdu diye düşündüm.
Çünkü Başkan hükmetme konumunda değildi.
Fetvaya gelince, millet onu, berberden, lostracıdan, reçmeciden, ovarlokçu ile yuvarlakçıdan sorup öğreniyordu.
“Yalaka” ne anlama gelir herkes bilir de, “tuleka” ne diye soran olursa söyleyeyim.
İslam’a, Kur’an’a, hazreti Muhammed’e ve onun tertemiz nesline ihtiyari/bile bile her türlü iğrençliği, zulmü ve hakareti reva gören, son kaleleri Mekke de fetholup kaçacak başka delik bulamadığı için Müslüman olmak zorunda kalan Ebû Sufyan nesli ve şürekasına verilen addır “Tuleka”.

Ve bu nesil İslam öncesi şirretliğini, görünürde Müslüman olduktan sonra da hiç eksiltmeden sürdüren nesildir. 

Herkese işine göre ödül

Başbakan açıkladı; “rüşvet alan memuru ihbar edene ödül.”

İhbar edilen;

Memursa; ödül.

Bakansa; Paralel.

Başbakansa; Haşhaşi…

Yahşi mi yahşi…

Teröre Turkish çözüm; Eğit-Donat 

Bir Allah’ın kulu çıkıp da sormaz, Türkiye’nin ABD ile üstlendiği Eğit-Donat misyonu nedir ve bu misyonu üstlenen ülke nasıl teröre karşı olabilir? 

Esed’i devirmek adına onlarca masumun kanına girmesi için siz binlerce katil yetiştirip, donatacaksınız, sonra Suriye’ye yollayacaksınız, sonra da teröre karşı olacaksınız. Olacak şey değil.

Ama güzel ülkemde olur işte.

Kerameti TIR’larla Anadolu’ya dağıtılan bilmem hangi Zart efendinin savunması hazırdır; “efendim, sadece eğitip-donatıyor, bir yere yollamıyor ki!” 

Bir düzeltme

Sarayında ailecek yatılıp kalkıldığında Esad olan Suriye Devletinin Başkanı “öküz ölüp dostluk bitince” Esed oluverdi. İçi saçma sapan ağdalı Osmanlı’ca cümlelerle dolu Risale şakirtlerinin TV’lerinde ısrarla Esed diye yazıp söylemesi bir başka cehalet örneği.

Suriye liderinin tam ismi Beşşar el-Esed’dir. “Müjdeci Aslan.”

“En mutlu” anlamındaki “Esad” değil, aslan anlamında Esed.

“Esedullah/Allah’ın aslanı” ilahî unvanlı İmam Ali’ye bağlılığın bir nişanesi olsa gerek. 

 
 
 
 
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol