TEVHİDİN MERKEZİ EHLİBEYT
'BEN İLMİN ŞEHRİYİM ALİ KAPISI DIR'

Hz.imam Ali Yeryüzünde yedi kişi vardır ki…

Yeryüzünde yedi kişi vardır ki…

     
 
 
Ashabdan Huzeyfe’nin oğlu Muhammed, Amr b. As’ın Mısır’ı istilasında tutulup Şam’a, Muâviye’nin yanına gönderilmişti. Muâviye, Muhammed’i hapsettirmiş fakat Muâviye’nin zevcesi Fahıte, Muhammed’in teyzesinin kızı olduğundan, ona gönderdiği yemeğin içine koyduğu kesici bir aletle zincirlerini keserek hapisten kurtulmuş, Lübnan’da Halil dağında gizlenmişti. Muâviye bunu haber alıp kölelerinden Reşid adlı birini göndererek onu tutturup şehid ettirdi.
 
Huzeyfe b. Yeman, Hz. Ali’nin, “Yeryüzünde yedi kişi vardır ki Allah, halkı onların yüzünden rızıklandırır, onların hürmetine yağmur yağdırır, halka yardım eder; ben onların imamıyım” buyurduğu kişilerdendir. Öbürleri arasında, Selman, Mikdad, Ebu Zerr ve Ammar’ı saymışlardır. Huzeyfe, Hz. Fâtıma’nın namazını kılanlardandı. Nesli, Muhammed’in şehadetiyle kesilmiştir. (Tenkıyh’ul Mekal; c.l, s. 259 – 260).
 
 
Razılık biati ashabından olup Osman’a karşı duran Mısırlılara karışmış bulunan ve Filistin’de tutulup hapsedilen, hapisten kaçıp Halil Dağı’na sığınan Abdurrahman b. Udeys de, orada, bir rivayette Şam’da Muâviye’nin emriyle şehid edilmiştir.
 
 
Aynı yılda Muâviye, üç bin atlıyla Reha boyundan Şecere oğlu Yezid’i, Hz. Ali’nin valisini sürmek, halka, hac töreninde emir olmak ve kendi adına halktan biat almak üzere Mekke’ye gönderdi. Mekke’de vali, Abbas oğlu Kusem’di. Mekkelileri savaşa çağırdıysa da dinlemediler. Ancak Osman’il–Abdi oğlu Şeybe, pek az bir kuvvetle bu emri dinledi. Bunun üzerine Kusem, Mekke’nin ıssız yerlerine çekilmeyi kurduysa da Ebu Said el–Hudri, buna mani oldu, “Burada bulun, bir yere ayrılma. Onlarla savaşa girişebilirsen savaşırsın. Girişemezsen o vakit gider, Hz. Ali’ye ulaşırsın” dedi. Bunun üzerine Kusem, Hz. Ali’ye bu olayı bildirdi. Hz. Ali, hac ayının evvelinde Mekke’ye bir kuvvet gönderdi.
 
 
Şecere oğlu Yezid, Zilhicce’nin yedinci günü Mekke’ye vardı. Ebu Said el–Hudri’ye, “Valinin zaafı malum, ona söyle, halka namaz kıldırmasın; ben de kıldırmam, halk dilediğini imam tayin etsin” dedi. O da bunu Kusem’e ve halka bildirdi; halk, oğlu Şeybe’yi imam tayin etti. Şeybe hac töreninde namaz kıldırdı. Bu suretle Mekke, adeta tarafsızlığını ilan etmiş oldu.
 
 
Hz. Ali, Yezid’in Mekke’ye hareketini haber alınca üç bin atlı gönderdiyse de bunlar oraya varıncaya dek Yezid, Şam’a gitmiş olduğundan iki ordu, birbiriyle buluşamadı.
 
 
Muâviye, aynı yılda Abdurrahman adında birini Cezire şehirlerine gönderdi. Nusaybin’de Amir oğlu Şebib memurdu. Bunu Kumeyl’e bildirdi. Kumeyl, oraya altı yüz atlı gönderdi. Giden kuvvet, Şamlılara yetişti. Savaşta Şamlılardan birçoğu maktul düştü. Kumeyl, Hz. Ali’nin yoluna–yordamına uyup kaçanların kovalanmamasını, yaralılara dokunulmamasını emretti. Şamlılar bozulup kaçtılar. Kumeyl, bu olayı Hz. Ali’ye yazdı. Hz. Ali, ona hayır dualar etti, hoşnut olduğuna dair bir cevap gönderdi.
 
 
Şebib de, Şamlıların ardına düşüp Fırat’ı geçti, Ba’lebek’e vardı. Şamlıları bozguna uğrattı. Muâviye, Hz. Ali taraftarlarıyla savaşmak üzere Mesleme oğlu Habib’i gönderdiyse de Habib, geldiği zaman Şebib oradan ayrılmış, Rakka civarındaki Muâviye taraftarlarına hücum edip onları yıldırmıştı. Bu üstünlüğü Hz. Ali’ye bildirince Hz. Ali, halkın mallarına, canlarına dokunmamasını, ancak at ve silahları almasını emretti ve “Allah Şebib’e rahmet etsin, onların talanlarını uzaklaştırdı, bize yardım etti” buyurdu.
 
 
Şecere oğlu Yezid, Muâviye’ye varınca Muâviye, Nemr’üt–Tanuhi oğlu Haris’i Cezire’ye gönderdi. Hz. Ali’ye uyanları esir edip sürerek Şam’a getirmesini emretti. O da Tağlıboğullarından yedi kişiyi esir etti.
 
 
Bu boydan bir topluluk Hz. Ali’den ayrılıp Muâviye’ye gitmiş, boydaşlarının serbest bırakılmasını istemişti. Muâviye, isteklerini kabul etmedi. Bu sırada Muâviye, Hz. Ali’ye; Kays oğlu Ma’kıl’ın esir ettiği erleri, fidye karşılığı serbest bırakması için bir mektup gönderdi. Hz. Ali, bu ricayı kabul etti, esirleri bıraktı.
 
 
Hz. Ali, halkı, Musul civarına iskân için Abdürrahman’ül–Has’ami’yi gönderdi. Tağlib boyu buna razı olmadı. Aralarında savaş oldu. Abdurrahman şehid düştü. Hz. Ali, üzerlerine asker göndermek istediyse de Rabia boyu, onlar düşmanından aynlmışlar, sana itaat etmişlerdir. Abdürrahman’ı da bir hata edip öldürdüler, hoş gör dediler, Hz. Ali kabul etti.
 
 
 
 

Kur’ân’ı Hz. Ali cem etti .

İmam Ali (a.s), 

Peygamberimizin (s.a.a) vefatından sonra insanlarda dine karşı bir vurdumduymazlık, bir hafiflik gördü. Bunun üzerine Kur’ân’ı toplamadıkça üzerine bir rida almamaya yemin etti. Evinden üç gün çıkmadı. Bu süre içinde Kur’ân’ı cem etti
Bütün sahih rivayetler İmam Ali’nin (a.s) Peygamberimizin (s.a.a) cenaze işlemlerinin, tekfin ve tedfin işinin sona ermesinin ardından evine çekildiği ve ayrı yerlerde yazılı bulunan Kur’ân ayetlerini toplamakla, nüzul sırasına göre tertiplemekle meşgul olduğu hususunda görüş birliği içindedirler.
İmam Ca’fer Sâdık’tan (a.s) şöyle rivayet edilir: “Resûlullah (s.a.a) Hz. Ali’ye (a.s) dedi ki: ‘Ey Ali! Kur’ân yatağımın arkasında mushafta, ipek levhalarda ve kâğıtlarda yazılıdır. Onu al ve bir kitap hâline getir. Yahudilerin Tevrat’ı kaybetmeleri gibi onları kaybetme.’ Bunun üzerine Ali (a.s) gitti ve onları sarı bir örtü içine koyup topladı.” (el-Menakıb, İbn-i Şehraşub, 2/41; Feth’ul-Bari, 10/386; el-İtkan, Suyutî, 1/51).
Yine rivayet edilir ki: “İmam Ali (a.s) Peygamberimizin (s.a.a) vefatından sonra insanlarda dine karşı bir vurdumduymazlık, bir hafiflik gördü. Bunun üzerine Kur’ân’ı toplamadıkça üzerine bir rida almamaya yemin etti. Evinden üç gün çıkmadı. Bu süre içinde Kur’ân’ı cem etti.” (el-Fihrist, İbn-i Nedim, s.30).
Başka bir rivayette de Hz. Ali’nin (a.s) insanlarla her türlü ilişkisini keserek uzun süre sadece Kur’ân’ı toplamakla meşgul olduğu belirtiliyor. Bu rivayete göre, Ali Kur’ân’ı toplama işini tamamladıktan sonra mescitte toplanan insanların yanına gitti. Onların ortasına kadar geldikten sonra hazırladığı kitabı ortalarına koydu ve şöyle dedi: “Resûlullah (s.a.a) buyurdu ki: ‘Aranızda iki şey bırakıyorum, onlara sarıldığınız sürece sapmazsınız. Biri Allah’ın Kitabı, diğeri de Benim soyum Ehl-i Beyt’imdir.’ İşte bu Allah’ın Kitabıdır, ben de Peygamber’in (s.a.a) Ehl-i Beyt’iyim.” Ardından da ekledi: “Yarın bizim bundan haberimiz yoktu, dememeniz için bunu yaptım.” (el-Menakıb, İbn-i Şehraşub, 2/41).
Sonra şöyle dedi: “Kıyamet günü, sizi bana yardım etmeye çağırmadığımı, size hakkım olan şeyi hatırlatmadığımı, sizi Fâtiha’dan sonuna kadar Allah’ın Kitabına çağırmadığımı söylemeyin.” (Kitab-u Süleym b. Kays, s.32).
Hz. Ömer ona şu karşılığı verdi: “Eğer senin yanında Kur’ân varsa, bizim yanımızda da aynısı vardır. Bizim ikinize de ihtiyacımız yoktur.”
Öyle anlaşılıyor ki, İmam (a.s) sadece Kur’ân’ı toplamamış, aynı zamanda nüzul sırasına göre de tertip etmiştir. Ayetlerden genel ve özel nitelikte olanlara, mutlak ve kayıtlı olanlara, muhkem ve müteşabih olanlara, nasih ve mensuh olanlara, azimet gereğini ve ruhsat anlamını içerenlere, sünnet ve adabına işaret etmiştir. İmam (a.s.) ayetlerin nüzul sebeplerine de işaret etmiş, Kur’ân ilimlerinden altmış ilim dalına değinmiştir. Her bir ilim dalına ona özgü bir örnek vermiştir. Bu büyük çalışmasıyla İmam (a.s) İslâm’ın en önemli İslâm kaynağının korunmasını sağlamıştır. 

Şöyle buyurmuştur: “Resûlullah’a (s.a.a) inen hiçbir Kur’ân ayeti yoktur ki, bana okumuş ve yazdırmış olmasın. Ben de bu ayetleri yazardım. Resûlullah (s.a.a) ayetlerin tevilini, tefsirini, nasıhını mensuhunu, muhkemini müteşabihini bana öğretti. Allah’a, onların anlamını bana öğretmesi için dua etti. Allah’ın Kitabından hiçbir ayeti unutmadım. Bana öğretip de yazdığım hiçbir bilgi aklımdan çıkmadı. Allah’ın Kendisine öğrettiği helâli, haramı, emri ve yasağı bana da öğretti. Geçmişte olmuş, gelecekte olacak olan bütün itaatleri ve isyanları bana da bildirdi ve ben bütün bunları ezberledim. Bunlardan bir tek harf bile unutmadım.” (Kifayet’ut-Talib, el-Gencî, s.199; el-İtkan, Suyutî, 2/187; Bihar’ul-Envar, 92/99).  

Yalnız bırakılmaları onlara zarar vermez
   
 
   
 
Sakaleyn hadisi Şia ve Ehl-i Sünnet arasında da mütevatirdir ve her ikisi de bu hadisi rivayet etmişlerdir. Bazı muhaddislere göre Resûlullah (s.a.a.) bu hadisi dört yerde buyurduğu açıkça nakledilmiştir: Arefe günü devesinin üzerinde, Hiyf Mescidi’nde, Veda Haccı’nda Gadir-i Hum hutbesinde, vefat günü minberde okuduğu hutbelerinde…
Zeyd b. Erkam naklediyor ki; Resûlullah (s.a.a.) şöyle buyurdu: “Şüphesiz size öyle bir şey bırakıyorum ki eğer ona sarılırsanız, benden sonra asla sapmazsınız. Birisi diğerinden daha yücedir. Allah’ın Kitabı gökten yeryüzüne uzanan bir iptir ve ıtretim olan Ehl-i Beyt’im. O ikisi, Havz’ın başında bana ulaşıncaya dek asla birbirlerinden ayrılmazlar. Benden sonra o ikisine karşı nasıl davranacağınıza dikkat edin.” (Sahih-i Tirmizi, c.13, s.200).
Bu hadis birçok Ehl-i Sünnet kaynağında Huzeyfe’den nakledilmiştir. (Tarih-i Bağdat, c.8, s.442). Yine birçok Ehl-i Sünnet kaynağında da Zeyd b. Sabit’ten nakledilmiştir. (İhyau’l-Meyt”, s.116; Sünen-i Daremi, c.2 s.431; Sahih-i Müslim, c.7, s.122 ve 123; İtikad-ı Beyhaki, s.164;      Müstedrek-i Hakim, c.3, s.148 ve 109; Menakıb-ı Ahmed b. Hanbel; Mucem-i Kebir-i Taberanî, s. 137; Sünen-i Beyhaki, c.10, s.113 ve 148; Menakıb-ı İbn-i Meğazili ve el-Cem’u Beyne’s-Sahiheyn).
Resûlullah (s.a.a.) pek çok hadisinde kendisinden sonra 12 İmam geleceğini bildirmiştir.
O hadislerden bazıları şöyledir:
Resûlullah (s.a.a.) buyurdu ki: “Benden sonra on iki halife gelecektir.” (Buhari, Tarihu’l-Kebir, c.l, s.446; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 92; Ebu Avâne, Müsned, c. 4, s. 396; Ebu Nuaym, Hilyetu’l-Evliya, c.4, s.323; İbn-i Kesir, el-Bidayet-u ve’n-Nihaye, c.6, s.248; Taberânî, Mu’cemu’l-Kebir, s.94 ve Menâvî, Kunuzu’l-Hakayık, s. 208).
Resûlullah Vedâ Haccı’nda şöyle buyurdu: “On iki halife oldukça bu din, düşmanlarına karşı hep muzaffer olacak ve hiçbir muhalif ve münafık ona zarar veremeyecektir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.5, s.87 ve 88).
Câbir b. Semure şöyle dedi: Babamla birlikte Peygamberin yanında idim. Buyurdu ki: “Bu ümmetin on iki hakimi olacak ki başkalarının onları yalnız bırakması, onlara zarar vermeyecektir.” Sonra Resûlullah yavaşça  bir şeyler söyledi ama ben duymadım. Babama, “Resûlullah ne söyledi” diye sordum. Dedi ki: “Şöyle buyurdu: Hepsi Kureyş’tendir.” (Taberâni, Mucem-i Kebîr, s.94).
Ata’dan; İbn-i Abbas, “Mü’min olan birisi  ile....” (Secde, 18) ayeti hakkında dedi ki: “Bu ayet Ali (a.s.) hakkında nazil olmuştur. Yani Ali, Allah’ın  birliğini tasdik etmiştir. “Fasık olan bir olur mu?” (Secde, 18) ayeti Velid b. Ukbe b. Ebu Muit hakkında nazil olmuştur. “Ayrıca onlardan öyle İmamlar karar kıldık ki bizim emrimizle hidayet ederler” (Enbiyâ, 73) ayeti hakkında  da şöyle dedi: “Yüce Allah, Musâ ile Hârun’un vefatından sonra Harun’un evlatlarından yedi kişiyi Ben-i İsrâil için İmam karar kıldı. Aynı şekilde Ali’nin evlatlarından yedi tanesini İmam karar kıldı.  Sonra Harun’un yedi evladından başka beş tanesini daha seçerek, onları tam on iki nakip olarak karar kıldı.” (Hasekânî, Şevahidu’t-Tenzil, c.1, s.455).
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol