Tevbe suresinin, “Hacılara su vermeyi ve Mecid-i Haram’ı onarmayı, Allah’a ve son güne inanan ve Allah yolunda savaşan kişinin yaptıklarıyla bir mi tutarsınız? Allah katında bir değildir bunlar ve Allah, zalim toplumu doğru yola hidayet etmez” mealindeki 19. ayet-i kerimesi, Hz. Ali (a.s) hakkında nazil olmuştur.
Vahidi, Esbabü’n-Nüzul’ünde, Hasan, Şa’bi ve Kurtubi’den, bu ayetin, Hz. Ali, Abbas, Talha ve Şeybe haklarında indiğini, Abbas’ın, hacılara su vermekle, Talha’nın, Kâbe örtüsünün hizmetiyle, anahtarının kendisinde bulunmasıyla, Şeybe’nin de Kâbe’yi onarmakla övünmelerine karşı, Hz. Ali’nin, “Ben Resûlullah ile, insanlardan önce altı ay namaz kıldım; O’nun maiyetinde, Allah yolunda savaşmadayım” buyurduğunu, ayetin, bunun üzerine indiğini rivayet eder. Taberi, Tefsir’inde (10, 68) aynı rivayette bulunur. Fahr-i Razi’nin Tefsir’inde ve Dürrü’l-Mensur’da bu rivayet mevcuttur.
Bu ayet-i kerimeden sonraki 20-22. ayet-i kerimelerin mealleri de şudur:
“İnananların, göçenlerin ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla savaşanların Allah katında dereceleri pek büyüktür ve onlardır muradlarına erenlerin, kurtulup nusrat bulanların ta kendileri. Rableri, onları öz rahmetiyle, razılığıyla ve tükenmez nimetleri bulunan cennetlerle müjdeler; orada ebedi kalırlar; şüphe yok ki pek büyük mükâfat Allah katındadır.” Bu ayet-i kerimelerde, 19. ayet-i kerimedeki yüce derecenin karşılıkları beyan buyurulmaktadır.
Yunus suresinin, “De ki: Allah’ın ihsanıyla, rahmetiyle, yalnız bunlarla ferahlanıp sevinenlerse; bu, gerçekten de onların (dünya ehlinin) derleyip topladıklarından daha hayırlıdır” mealindeki 58. ayet-i kerimesindeki “Allah’ın ihsanıyla, rahmetiyle”yi İbn-i Abbas, “Allah’ın ihsanıyla yani Hz. Peygamber’le (s.a.a); rahmetiyle, yani Ali (a.s) ile” diye yorumlamıştır (Tarih-i Bağdad; 2, 97).
Hud suresinin, “Rabbinden gelmiş açık bir delile dayanan kimse (hiç ötekiler gibi olur mu)? Bu delili de rabbinden gelen bir şahit izliyor; ayrıca ondan önce de bir önder ve rahmet olarak Mûsâ’nın kitabı var. İşte bunlar ona inanırlar; çeşitli gruplardan onu inkâr edenlerin varacağı yer ise cehennem ateşidir. Bundan şüpheniz olmasın; bu rabbin tarafından bildirilmiş bir gerçektir; fakat insanların çoğu inanmazlar” mealindeki 17. ayet-i kerimeyi Hz. Ali (as), “Rabbinden apaçık bir delile sahip olan, Resûlullah’tır (s.a.a); bense Rab’den tanığım” buyurarak açıklamışlardır ki bu yorum, Kenzul-Ummal’de de (c.l, s.251) zikredilmektedir. Fahr-i Razi de Tarih’inde bunu anar.
Ra’d suresinin “Ve kâfir olanlar, derler ki: ‘Rabbinden ona bir mucize verilseydi ya.’ Şüphesiz ki sen ancak bir korkutucusun ve herkese hidayet eden” mealindeki 7. ayet-i kerimesinin tefsirinde, Fahr-i Razi, Hz. Resûl-i Ekrem’in (s.a.a), mübarek ellerini göğüslerine koyup, “Ben korkutucuyum” buyurduklarını, sonra Ali’nin (a.s) omuzuna işaretle “Hidayet eden de sensin; benden sonra hidayete erenler, seninle ererler” dediklerini zikreder. Taberi de Tefsir’inde (13, 72) bunu bildirir. Kenzü’l-Ummal’de (6, 157), “Ben korkutucuyum, Ali hidayet eden; ya Ali, benden sonra hidayete erenler, seninle ererler” hadisi tahric edilmektedir. Aynı kitabın 1. cildinde (s. 251), Heytemi’nin Mecmau’z-Zevaid’inde (7, 41), Müstedrikü’s-Sahihayn’da (3, 129) bu mealde hadisler vardır. Suyûtî, ayet-i kerimeyi böyle tefsir eder. Nurü’l-Ebsar (s.70) ve Künuzü’l-Hakâik’te de (s. 42) bu ayeti tefsir eden hadisler mevcuttur.