TEVHİDİN MERKEZİ EHLİBEYT
'BEN İLMİN ŞEHRİYİM ALİ KAPISI DIR'

Cihad ve Atatürk

CİHAT VE ATATÜRK

Cihad; insanın maddi-manevi bütün varlığını Allah yolunda ortaya koyarak Hakk'ın düşmanlarını ortadan kaldırmak için yapılan her türlü mücadeleye denir. İnsanların hoşuna gitmese de inanmayanlara ve nefsimize karşı cihad etmeyi Allah müminlere farz kılmıştır. Müminlerin Allah yolunda gerek düşman gerek nefis ile cihad etmeleri en büyük ibadettir. Nitekim Hendek savaşında Müslümanların Medine'yi muhafaza etmek için kazdıkları hendeği atlayarak karşıya geçen Müşriklerin yenilmez kahramanı Amr b. Abdived Hz. Peygamber (s.a.a) ve sahabeye meydan okuyarak kendisiyle savaşacak birini istemişti. Bu meydan okumaya karşı kimse çıkamayınca Hz. Ali (r.a.) ona karşı çıkarak onu öldürmüştü. Bu durum karşısında; Resûlullah (s.a.a) Ali'nin konumunu ve meziyetini vurgulamak ve düşmanla savaşmanın önemini anlatmak maksadıyla şöyle buyurmuştu: "Ali'nin Hendek Savaşı'nda Amr'ın karşısına çıkması, bütün ümmetimin kıyamet gününe kadar işlediği bütün amellerden daha üstündür." (Tarih-u Dimaşk, 1/150). Bu olay bize düşmana karşı cihadın ne derece faziletli ve önemli olduğunu ifade etmektedir. İnanmayanlara ve nefsimize karşı yapılan cihadın önemini ortaya koyduktan sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının yaptıklarına bir göz atalım: * Mutlak küfrü temsil eden "ehl-i salip/haçlılar)" İstanbul'u işgal ettiklerinde Mustafa Kemal Atatürk çok az bir kişi ile (bazısına göre 18, bazısına göre de 54) Samsun'a çıkarak Milli Mücadeleyi başlatmıştır. * Maddi ve Manevi çöküntü içindeki Anadolu halkını, her türlü güç ve kuvvete sahip olan haçlılara karşı mücadele etmeye ikna etmiş ve onlara karşı savaşı başlatmıştır. * Atatürk ve arkadaşları haçlılara ve Anadolu'yu işgal edenlere karşı mücadeleye soyunmalarına, İngilizlerin zorlaması ile verdirilen ve "Dürrizade Fetvası" diye bilinen fetva ile ölüme mahkum edilmelerine rağmen mücadelelerinden vazgeçmemişlerdir. * Anadolu'daki bütün insanları; hacısını-hocasını, Alevisini-Sünnisini, şeyhini-müridini, Lazını-Kürdünü, hulasa, topyekûn tüm insanları Milli Mücadeleye katılmalarını sağladı ve düşmanın yok olmasını sağladı. * Atatürk, Milli Mücadeleye bizzat katılmış ve yönetmiştir. * Atatürk ve silah arkadaşlarının savaştığı insanların hepsi "kâfir ve müşrik"tir. Memleketimizi işgal etmeye gelen, namusumuza göz diken, canımızı almak isteyen, dinimizi yok etmek için gelen ve öldüklerinde gayr-i Müslimlerin mezarlığına gömülecek olan insanlar topluluğundan oluşmaktadır. Yani; inkârları mutlak olan insanlardır. * Atatürk bir Amerikan kolejinde iki kız çocuğu Hıristiyan oldu diye koleji kapatmıştır. * Ruhban okulunu "fitne yuvasıdır" diyerek açılmasına müsaade etmemiştir. * Kur'an'ın anlaşılması için Elmalılı Hamdi Yazır'dan tefsir yazmasını istemiştir. * Hiçbir mandayı kabul etmemiştir. * Nüfus mübadelesinde ülkeye sadece Müslüman Türkleri kabul etmiştir. Atatürk'ün İslam adına saymakla bitiremeyeceğimiz bu kadar icraatları varken bunları görmezden gelerek ameli yanlışları sebebiyle onu küfürle itham etmek son derece yanlıştır. Önemli olan konu; itikadi yanlışlar yapmamaktır. Hiç kimse Atatürk'ün Kur'an ayetlerinden bir tanesini inkâr ettiğini ya da hafife aldığını, ya da Allah'ın haram kıldığını helal, helal kıldığını da haram dediğini söyleyemez. kadar açık ve seçik ortada iken Atatürk'e kâfir diyenlerin sözleri kendilerine döner ve kendileri o sözün muhatabı olurlar.









Yüce Allah (c.c.) 
Bizlere Ehl–i Beyt’i nimet olarak göndermiş; onlara sarılmamızı farz kılmıştır. 
“Sonra and olsun ki, o gün her nimetten sorgulanacaksınız!” (Tekasur/8).
Peygamber Efendimiz (s.a.a.) bize bu konuda şu ikazlarda bulunuyor:
“Ey insanlar, kim Ali’ye muhabbet beslerse, ben de ona muhabbet beslerim ve kim Ali’ye buğzederse, ben de ona buğzederim. 
Kim Ali’yle ilişkide olursa, ben de onunla ilişki kurarım ve kim Ali’yle ilişkisini keserse, ben de onunla ilişkimi keserim. 
Kim Ali’ye cefa ederse, ben de ona cefa ederim. 
Kim Ali’yi severse, ben de onu severim ve kim Ali’ye düşmanlık beslerse, ben de ona düşman kesilirim…”
“Allah’a kavuştuğunda, O’nun senden razı olmasını istiyorsan, Ali’nin yolunu izle ve o, hangi yöne giderse, sen de o tarafa yönel ve onu kendine imam olarak kabul et; ona düşmanlık yapana düşman ol ve onu seveni sev; onun hakkında şüpheye düşme; zira Ali’de şüphe etmek, küfürdür.”
Ebû Eyyub Ensârî’den nakledilmiştir; Resûlullah’ın (s.a.a) Ammâr b. Yâsir’e hitaben şöyle buyurduğunu duydum:
“(Ey Ammâr) seni azgın çete öldürecektir. Sen hakla ve hak da seninle beraberdir. Ey Ammâr eğer Ali’nin tek başına bir vadide, diğer bütün insanların ise başka bir vadide yürüdüğünü görürsen, sen Ali’yle birlikte hareket et ve insanları bırak; o hiçbir zaman seni helake sürüklemez ve hidâyet yolundan çıkarmaz.”
Muhterem üstadım Prof. Dr. Haydar Baş’ın ifade ettiği gibi, “Ehl–i Beyt her mü’min için turnusol kağıdı olmalıdır.” 
Peki, Cumhuriyetin kurucusu, Türk milletinin önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün Ehl–i Beyt ve İmam Ali ile ilişkisi nedir?
Ehl–i Beyt’e düşman, bu gerekçeyle Peygamber’e düşman ve bu gerekçeyle de Allah’a düşman olan Muaviye hakkındaki sözleri nelerdir?
Atatürk’e göre, İslam tarihinde Muaviye’nin iktidarıyla birlikte halifelik “tamamen siyasal güç” haline gelmiştir.
Bu konudaki şu sözleri dikkat çekmektedir:
“Nihayet hilelerinde başarılı olan Muaviye, saf ve temiz olan İmam Ali’yi mağlup ve çoluk çocuğunu mahv u perişan eyledi ve bu surette hilafet unvanı altındaki İslam emirliğini yine hilafet unvanı altında İslam saltanatına dönüştürdü.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, s.287–289).
Hz. Ali ile Muaviye arasında yapılan Hakem antlaşmasına Muaviye’nin itiraz ettiğini ifade eden Atatürk, Muaviye’nin hakemden, antlaşmada kullanılan “Emirü’l–Müminin” tabirinin kaldırılmasını istediğini; Hz. Ali’nin yalnız emrinde bulunanların emiri olabileceğini, bunun için kesinlikle Şam ahalisinin emiri olmadığını ileri sürdüğünü belirtmiştir. (a.g.e. s. 287–289).
“Görevi İslam dünyasında Kur’an hükümlerinin uygulanmasını sağlamaktan ibaret olan Hz. Ali, mızraklarına Kur’an sayfaları geçirilmiş Muaviye ordusunun karşısında muharebeyi kesmeye mecbur oldu. Zorunlu olarak taraflar hakemlerin vereceği karara uymaya söz verdi.” (a.g.e. s. 287–289).
Anlaşılmaktadır ki Mustafa Kemal, Allah’ın düşmanı Muaviye’ye kesinlikle saygı duymamıştır. Kendilerini Müslüman, Atatürk’ü dinsiz tanımlayanlar gibi Allah düşmanını göklere çıkarmamıştır.
Zaten Peygamber (s.a.a.)’in ve İmam Ali (a.s.)’ın torunu Mustafa Kemal’den de bu beklenirdi. 
Vesselam…


İmam Azam Ebu Hanife Ehlibeyt Aşığı idi
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol