TEVHİDİN MERKEZİ EHLİBEYT
'BEN İLMİN ŞEHRİYİM ALİ KAPISI DIR'

‘ Ali’nin güzelliği Yusuf’un güzelliği gibidir’

Ali’nin güzelliği Yusuf’un güzelliği gibidir.


     
“Ali, Livaü’l-Hamd’i ne güçle taşıyacak?” diye sorulduğunda, Resûlullah (s.a.a) buyurdu ki: “Nasıl gücü yetmez ki… Ona, yaratılışta ayrı ayrı sıfatlar verilmiştir. Sabır ihsan edilmiştir, benim sabrım gibi; güzellik verilmiştir, Yusuf’un güzelliği gibi; kuvvet lutfedilmiştir, Cibril’in gücü gibi”

Emirü’l-Mü’minin Ali (a.s), kısaya yakın orta boyluydu; iri ve siyaha çalar ela gözlüydü; kaşları hilale benzerdi; yüzleri, uzuna çalar müdevverdi.
Fasih ve beliğ sözlüydü.
Söz söyleyenler çoktu ama yaratılmışların içinde, onun gibi söz söyleyen yoktu.
Güzellikte ayın on dördüne benzerdi; iki omuzunun arası geniş bir erdi.
Mübarek göğsü geniş, karnı büyücekti; ellerinin ayaları geniş ve gögçekti.
Yaratılışları tamdı; uzuncaydı.
Başlarının ön tarafındaki saçları dökülmüştü; saçları, başlarının arka tarafındaydı.
Sakalları göğüslerini doldururdu; bıyıklarını, dudakları görünecek derecede aldırırdı.
Omuz başları, arslan omuzu gibi sivriceydi.
Kollarının dirseklere kadar olan kısmıyla dirsekten omuzlarına kadar olan kısmı, kalınlıkta hemen hemen birdi.
Birini elleriyle tuttu mu, solumasına imkân bırakmazdı; birini kavradı mı, kımıldamasına imkân kalmazdı. Savaşta salına salına, koşarak yürürdü; göreni heybet bürürdü.
Yüreği pekti; kuvveti, imanına denkti; yiğitlikte tekti. Kiminle karşılaşırsa nusrat bulurdu; düşmanına mutlaka üst olurdu. (İstiab, 2, s.469).
“Hz. Ali (a.s), hutbesini irad ediyordu; insanların en güzeliydi” denmiştir. (Üsdü’l-Gâbe; c.4, s.39).
Nasıl olmasın ki; Resûl-i Ekrem’e,
“Ya Resûlallah, Ali, Livaü’l-Hamd’i ne güçle taşıyacak?” diye sorulmuştu,
Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştu:
“Nasıl gücü yetmez ki…
Ona, yaratılışta ayrı ayrı sıfatlar verilmiştir.
Sabır ihsan edilmiştir, benim sabrım gibi; güzellik verilmiştir, Yusuf’un güzelliği gibi, kuvvet lutfedilmiştir, Cibril’in gücü gibi…
” (er-Rıyadu’n-Nadıra; c.2, s.202). İbn-i Abbas der ki: “Resûlullah (s.a.a.), ‘İbrahim’e hilmiyle, Nuh’a azmiyle, Yusuf’a güzelliğiyle bakıp görmek dileyen, Ebu Tâlib oğlu Ali’ye baksın’ buyurdu.” (er-Rıyadu’n-Nadıra; c.2, s.218). Emirü’l-Mü’minin’in yakut, firuze ve akik taşlı üç, demirden yapılma bir yüzüğü vardı.
Yakut yüzükte, “La ilahe illallahu’l-Melikü’l-Hakku’l-mübin/Her şeye malik ve sahip, her şeyi açıklayıp bildiren gerçek ma’bud, ancak Allah’tır ve O’ndan başka tapacak yoktur); firuzede, “Allahu’l-Melik/Her şeyin malik ve sahibi Allah’tır”; demirden olanda, üç satır olarak, “Maşa Allah, La kuvvete illabillah, Estağfirullah/Allah’ın dilediği olur; güç-kuvvet, ancak Allah’ındır; Allah’tan yarlıganmak dilerim” yazıları kazılmıştı; zaman zaman bunlardan birini sağ ellerinin parmağına takarlardı. (Kenzü’l-Ummal; c.3, s.336). Hakim, Tarih’inde; Abdürrahman-ı Sülemi Emali’sinde bunu bildirir. Ve yine yüzüklerinde, “Esnedtu zahri illallah/Allah’a dayandım” sözünün kazılmış olduğunu, “Hasbiyallah/Allah yeter bana” yazısının kazılmış bulunduğunun da rivayet edildiğini bildirir.

(Nurü’l-Ebsar; s.94).
 
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol