“Gerçekten Sünnet öldürülmüş, bid’at diriltilmiştir.”
İmam Hüseyin (a.s), Kerbelâ yolunda ümmetin ağlanacak halini resmettiği bu cümle ile aslında her şeyi özetliyor. Gerçekten sünnet öldürülmüş ve bid’at diriltilmişti. İslam ümmeti, Yezit gibi bir idareciye kalmış ve artık İslam’la vedalaşma vakti gelmişti. Ferasetten nasibi olmayan, haramı aleni olarak işleyen, günaha batmış, dişi deve ile erkek devenin tercihini bile hile ile iş başına gelen uydurma halifelerin iki dudağından çıkan bir söze bağlayacak kadar çerçöp haline dönmüş bir toplum, artık iki kutsal emanete ihanet edecek, çıkardan, yalandan, fitne ve fesattan beslenecekti!
İmam Ali (a.s), din elbisesini ters çevirerek giyen Muâviye ve avanelerinin nifaka sebep oluşlarını şu sözlerle anlatır: “Allah’a yemin ederim ki, bunlar İslam’a girmediler ancak teslim olup küfrü gizlediler, taraftar bulunca da bunu açığa vurdular.” (İbn-i Ebil Hadid, Şerh-i Nehcü’l-Belağa c.1, s.347).
Evet, İslam ümmeti tâ Sakife’den itibaren sözünün arkasında durmamış, Gadir-i Hûm’da nasb ile (Maide, 67) sabit olan gerçeğe sırtını dönmüş, geleceğin fitnelerine kapı aralamıştı. Hâlbuki Hz. Resûlullah (s.a.a)’in beyanıyla, kıyamete değin birbirinden asla ayrılmayacak olan hukuku ağır iki emanete -Kur’an ve Ehl-i Beyt’e sahip çıkmak ümmete farzdı. İhtiraslarıyla iktidara gelenlerin dini siyasete alet edip İslâm’ı yozlaştırmaları ile en hassas ölçüler değiştirildi, ahiret kaygısı yerini dünyevî çıkarlara bıraktı ve bugünlere gelindi.
Şehit edilen İmam Ali (a.s) defnedildiğinde cenaze töreninde bulunanlardan biri de Sa’saa b. Suhan’dı. Yüreği hüzünle dolu bir halde ağlayarak kabrin toprağından bir avuç alıp başına serper ve elini kalbinin üzerine koyup çok sevdiği Hz. Ali (a.s)’ın mezarı başında O’na içini dökerek şunlar söyler: “Ne mutlu sana… Saadetle yaşadın, saadetle de göçüp gittin dünyadan. Allah’ın evine geldin dünyaya gelirken… Allah’ın evinde doğdun, Allah’ın evinde de şehit oldun nihayet… Ey Ali! Ne de büyüktün Sen ve bizler senin karşında ne kadar da küçüktük gerçekten… Allah’a yemin ederim ki eğer insanlar senin gösterdiğin yoldan gitmiş olsalardı nimetler yukarıdan ve aşağıdan kaynayıp dökülürdü onlara… Fakat ne yazık ki halk, kıymetini bilemedi senin… Sana uyacakları, buyruklarına göre amel edecekleri yerde üzdüler seni, yüreğini kana boğdular, sonunda da işte bu hale düşürdüler, öldürüp toprağın bağrına verdiler seni…” (Cahiz, el-Beyan ve’t-Tebyin).
Sa’saa b. Suhan, Hz. Peygamber’den sonra izlenmesi gereken tek yolu bu sözlerle vurgulamıştı. Yine Ebu Leyla el-Gıfarî'nin şöyle dediği rivayet edilir: “Resûlullah'ın (s.a.a) şöyle dediğini duydum: Benden sonra fitne çıkacaktır. Fitne çıktığı zaman Ali b. Ebu Tâlib’den ayrılmayın. Çünkü O bana iman edenlerin ilkidir. Kıyamet günü benimle ilk musafaha edecek kişi de O’dur. O, en büyük doğrulayıcı (sıddık)dır. Bu ümmetin Faruk'u (hak ile bâtılı birbirinden ayıranı) O’dur. O, mü’minlerin önderidir. Münafıkların önderi ise dünya malıdır.” (el-İsabe, İbn Hacer, 4/171, Hadis: 994; Mecmau'z-Zevaid, 1/102).
Ne yazık ki İslam toplumu Hakk’ın seçtiği hidayet önderlerini model almak yerine, saltanat kayığına binen fâsidleri önüne koydu. Bu ibretlik durumu İmam Hüseyin (a.s)’dan dinleyelim: “Ey insanlar! Resûlullah (s.a.a) buyurmuştur ki: ‘Kim Allah’ın haramını helal bilen, ahdini bozan, Resûlünün sünnetine muhalif olan, kulları arasında günah ve haksızlık yapan zalim bir yönetici görür, ameli ve sözüyle ona karşı muhalefet etmezse Allah Teâla böyle bir adamı, o zalimi sokacağı yere (cehenneme) sokar.’
Ey insanlar! Bilin ki bunlar (Ben-i Ümeyye) Allah’ın itaatini terk edip şeytanın itaatine sarıldılar. Fesadı yayıp İlahi sınırları tatil ettiler. Fey’i (Peygamber’in ailesine mahsus olan ganimeti) kendilerine ayırdılar. Allah’ın haramını helal, helalını da haram ettiler. Ben Müslüman toplumu hidayet etmeğe ve onlara önderlik yapmaya, ceddimin dinini değiştiren fasidlerden daha layığım.” (Taberi, c.7, s.29; Kamil-i İbn-i Esir, c.3, s.280).
"Ben Peygamber'in Ehl-i Beytin'denim. Allah insanları yönetmeği bizimle başlattı ve bizimle de bitirecek. Ama Yezid şarap içen, facir ve suçsuz insanları öldüren birisidir. Benim gibisi onun gibisine beyat etmez." (Musiru’l-Ahzan, s.38, el-Futuh, İbn-i A'sem, c.5 s.18, 1388 Dar-un Nudvet-il Cedide, Beyrut). (devam edecek…)